RÜYA VE İNSAN YAŞAMI

Bir insan uyku halinde ortalama 5-6 kez rüya görür. Fakat uyandığımızda aklımızda kalan sadece bir tanedir ve bu da gördüğümüz son rüyadır. Öncekileri hatırlamak için uykumuzun bölünmüş olması gerekir. Çünkü bir rüyayı hatırlamak için o rüyanın görüldüğü zamanda uyanılmalıdır.
Peki ya hatırladığımız rüyalar? Kendimizi bir anda maceranın içinde buluveririz. Dün geceki gördüğünüz rüyayı düşünün. Nasıl başlamıştı? Bu konuyu işleyen bir film izlemiştim. Oldukça başarılıydı ve beni düşündürdü.
Bir rüya görürken onun rüya olduğunu anlamak zordur. Çünkü kişiler, olaylar, nesneler gerçek hayattaki gibidir. Rüyada olduğunuzu ancak bu dünyaya aykırı olan bir şeyi fark ettiğinizde anlarsınız. Uçan inekler, konuşan hayvanlar vb. Ama bazen bunlar bile gerçekçi gelebilir. Peki şimdi? Rüyanızda bir yazı okuyor olabilirsiniz. Eğer rüyanızın kontrolü sizde olsaydı gökyüzünde uçan inekler yaratabilirdiniz ve belki de bu aykırılığı fark edip rüyada olduğunuzu anlardınız. Ya kontrol sizde değilse? Bilimsel bir yazı okumuştum. Gördüğümüz nesnelerin, tattığımız tatların beynin içinde olduğunu söylüyordu. Yani gerçek hayatta olduğumuzu kanıtlayan her şey beynimizin bir yorumudur aslında.
Öteki yandan hayatımıza bakalım. Hayata gözlerimizi açtığımız andan itibaren zaman bizim için başlamıştır. Belki de annenizin karnındayken kum saati çoktan devrilmişti. Gelin birlikte zamanda yolculuğa çıkalım. Bugün neler yaptığınızı düşünün. Ardından dünü, geçen seneyi ve önceki yılları... Geriye gittikçe hatırladığımız şeyler azalıyor. Hatırladıklarımız ise bizim için önemli olan şeylerden ibaret.  Annenizin sizi kucağına aldığı ilk anı hatırlıyor musunuz? Gözünüzde bir şeyler canlanır belki. Anneniz ve kucağınızda siz... Tabi bunlar fotoğrafta gördüğünüz ve gerisini beyninizin tamamladığı kareler olabilir ancak.  Sürekli kullandığımız bir söz vardır: “Kendimi bildim bileli” Bir insan kendini ne zaman bilir? Doğumuyla mı? Hiç sanmıyorum. Birden hayata atılır. Tıpkı rüya gibi...
Tüm bu bilgiler ve benzerlikleri görünce şu soruyu düşünmeden edemiyorum: “Acaba hayatımız da bir rüya mı?” Rüyamızın da başını hatırlamıyoruz, yaşamımızın da. Fakat tek bir benzerliğe bakarak bu durumu kanıtlayamayız. Doğduğumuz anı hatırlayamamamızın sebebi de yine beynimizdir.
Madem rüya ve hayat arasında bir bağlantı kurduk, o halde devam edelim. 2 yaşındaki bir çocuk bile doğumunu hatırlayamaz. Hâlbuki topu topu  2 sene geçmiştir doğumunun üzerinden. Hatırlayamamasının nedeni geçen sürenin fazlalılığı değil, beyninin gelişimini henüz tamamlamamasıdır. Fakat bizler şu an 2 yıl öncesinde yaşadığımız bir olayı hatırlayabiliriz. Beynimiz bunun için yeterince gelişmiştir. Amerikalı bir bilim adamı yardımcıları ile birlikte yaptığı çalışmalar sonucunda rüyaların 20 saniyeyi geçmeyecek sürede olduğunu tespit etmiş. O halde nasıl oluyor da 2 yıl öncesini hatırlayan beynimiz 20 saniye öncesini hatırlayamıyor?
Gördüğümüz rüyayı hatırlamak için o rüya zamanında uyanmak gerektiğine değindim. Rüya başladığı anda uyanırsak başlangıcı hatırlayacağımızı düşünüyorum. Tabi rüyamızın bir başlangıcı var ise...
Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi rüyanın da bir başlangıcı olmalı. Fakat bunu hatırlayamıyoruz.  Belki de rüyalar da yaşamımız gibi bir bütündür. Gördüğümüz ilk rüyanın başlangıç olduğunu varsayalım. Yani doğum günümüz rüyalarınızın birinci bölümüdür. Sonrasında gördüklerimiz ise bu başlangıcın devamı olabilir. Burada aklınıza şu soru gelmeli:“Eğer bugüne kadar gördüğümüz rüyalar bir bütün ise, konuda neden bir bütünlük yok?" Günde 5-6 defa rüya görüyorsak ve aklımızda kalan sadece son rüyaysa, bunu 6 bölümde bir izlediğimiz diziye benzetebiliriz. Konuya ne kadar hâkim olabiliriz ki? Üstelik rüya hızı gerçek hayatın birkaç katı hızdayken bu neredeyse imkânsızdır.
           Rüyalarımızda ana karakter her zaman kendimiz ve yardımcılarımız ise tanıdıklarımızdır. Mekânlar tıpkı gerçek hayattaki gibidir.  Eksik olan tek şey ise, belki de hiçbir zaman izleyemeyeceğimiz ilk bölümdür...